Wednesday, April 4, 2007

København

Yazinin ve gezinin baslangici asagida, Malmo mesajinda. Tum resimleri tiklayarak buyutebilirsiniz.

Erkenden check outumuzu yapip, Subway'de birseyler atistirdiktan sonra Kopenhag yolculuguna hazirdik artik.
Kopenhag bildiginiz uzere Danimarka'nin baskenti. Malmo-Kopenhag arasi Isvec ve Danimarka'nin en yaklastigi nokta birbirine, ama yine de arada azimsanmayacak kadar buyuk bir deniz var, bogaz denemeyecek kadar genis acikcasi. Ve iste buraya dunyanin en buyuk koprusunu yapmislar, yarisini Isvec yarisini Danimarka yapmis bildigim kadariyla, ve gercekten cok uzun ucu bucagi gorunmuyor, yarisina vardiginizda bile.
35 dakika gibi bir surede Malmo'den Kopenhag'a ulasiyorsunuz. Kopenhag, Isvec sehirlerinden sonra Istanbul gibi geldi bize. Trafik var, kalabalik, kargasa var, ama ayni zamanda sehir inanilmaz guzel, duzenli ve tarihi ozelliklerini tamamen korumus. Hemen McDonalds ziyaretimizi yaptiktna sonra Tourist Information'a gittik. Tam sehir merkezinde, Tivoli Meydani'na yakin harika bir bilgilendirme ofisi yapmislar, otellerden gezilecek muzelere her seyi bulmak mumkundu, o yuzden Malmo'deki rezilligimizi cekmemize gerek kalmadi. Hemen harita uzerinde guzel muzeleri, gorulecek yerleri, kalabilecegimiz hostelleri falan isaretlediler, biz de buralara dogru yola ciktik, yanda ellerimde haritalarla ben varim : )
En garibimize giden nokta yollar oldu. Isvec'e geldigimizden bu yana duzenli yollara falan alistik ama Kopenhag son nokta oldu gercekten. En ortada, 2 gidis 2 gelis olmak uzere 4 serit otomobil yolu var. Ardindan bir basamak yukseliyor yol, ve bu otomobil yolunun 2 kenarinda, kaldirim gibi bisiklet yolu var. Ardindan, bir basamak daha yukseliyor yol, ve yayalar icin kaldirim oluyor. Yani 3 basamakli her yol (su elimde harita olan resimde de gorebilirsiniz olayi, arkada var bisikletliler gelen, bir yanda da arac yolu var), ve o yuzden kalabalik olmasina ragmen tikir tikir akiyor trafik. Bisikletler icin isik olmasi, ve bir suru bisikletin kirmizi isikta beklemesi, yesil yaninca tekrar harekete gecmesi falan cok garip geliyor insana : )
Ilk olarak otel isini hallettik tabi, hostel daha dogrusu. Ama binayi gorup de resepsiyonda fiyat alana kadar dalga gectiler hrealde bizle diye dusunduk cunku 20 katli, gayet modern bir bina ve gayet guzel gorunumlu bir resepsiyon karsiladi bizi. Fiyat da gayet uygundu (gecelik 50 YTL civari birseydi). Buranin olayi, gayet konforlu ve guzel bir otel ama iste odalar yurt odasi gibi, 2 kisi yerine 6 kisi kaliyorsun. Fakat ayni olcude de buyuk tabi odalar. Hepimizin cok hosuna gitti, size de oneririm eger Kopenhag'a gidecek olursaniz DANHOSTEL'de kalin : ) 14. kattaki odamizin camindan bir goruntu var asagida, cidden manzara harikaydi

Esyalarimizi yerlestirdikten sonra muzelere dogru yola ciktik. Ben viking saplantili bir insan oldugumdan baya hevesliydim de National Museum (ki ilk duragimiz burasiydi)'daki Viking bolumu temmuza kadar mi ne bakima alinmis, o yuzden goremedim. Bir de sadece viking eserleri ve gemileri uzerine bir muze vardi ama baska bir sehirde, Roskilde'deydi, o yuzden oraya da gidemedik. Neyse, ilk duragimiz National Museum'du iste.

Dakka basi resim cekerek ve her seyi okuyarak Mehmet ve Nazim'i deli etsem de baya keyifli bir muzeydi. Adi uzerinde ulusal muze oldugu icin Danimarka'nin gecmisi uzerine kuruluydu sadece, ama arada Misir'dan caldiklari eserler falan da vardi hatta yuzsuz bi sekilde ozel bi bolum falan yapmislar, mumya bile calmis admalar. Yandaki resmi muze girisine montlari biraktiktan sonra cekmisler, zemin kati iste muzenin. Neyse, oyle muzeyi dolastik iste, guzeldi gayet, aciklamalar falan gayet guzeldi, iyi oldu gittigimiz. Giris de bedava bu arada : ) Fazla muze resmiyle sikmayayim, sunu koyayim sadece.2 saat su asagidaki seye ugrasip muzede rezil olduk ama cok eglenceliydi, yansimalarimizi zirha sokmayi basardik :D

Sonra National Museum'dan cikip Madame Tousirsjfsifj (madam tusot iste kasamadim simdi orjinaline)'a gittik, tam Tivoli Meydani'ndaydi zaten burasi. Ama zaten hepimiz daha once baska sehirlerde gitmis oldugumuzdan ve giris pahali oldugundan girmemeye karar verdik, onun yerine 3. muze hedefimiz olan Museum Erotica'ya dogru yola ciktik. Muzeye gitmek icin "Yuruyen Cadde" dedikleri, bizim Istiklal'imiz tarzi bir yoldan gittik, baya guzeldi, kalabalikti, turistikti falan. Sokak gosterisi izledik biraz, dolastik yemek yedik vs vs iste, gidilesi gorulesi bir yer.
Yuruyen caddenin ortasindaki meydandan bir fotograf

Sonra Erotizm Muzesine ulastik. Erotizm tarihi falan uzerine birseydi, enteresan bi muzeydi acikcasi : ) Resimler var da simdi public bi blog icin fazla acik olabilirler, Marilyn Monroe odasindan bi resmimi koyayim yana sadece oyle dursun : ) Iste genel olarak Danimarka ve dunyada pornografi ve hayat kadinligi tarihi, Playboy'un falan dogusu, Marilyn Monroe gibi yildizlarin hayatlari, unlulerin seks yasamlari uzerine falan yazilar ve Antik Yunan'dan Venus vs. hikayeleri falan vardi. Enteresan bi yer daha once de dedigim gibi, genel kultur oldu baya : )

Museum Erotica'dan ciktiktan sonra odamiza gittik, biraz dinlendik. Ardindan gece birseyler yapmak uzere tekrar Tivoli'ye, ordan da Yuruyen Cadde'ye gectik. Guzel bar veya gece klubu ararken en sonunda eh iste denilebilecek bir Irish Pub bulduk, basta biraz tercihimiz konusunda kararsiz olsak da sonra iyi ki gelmisiz dedik, inanilmaz eglendik cunku. 2. biralarimizdan sonra canli muzik basladi, gitar, kontrbas ve davuldan olusan ufak bi grup vardi, Irlanda halk muzigi esliginde bira icmeye devam ettik ortam da iyice kalabaliklasti. Asagida Nazim, ben ve elimizde lagerlar.

Ve isin guzeli birinin dogumgunu icin Irlandali bir grup gelmisti, baya kalabalik, ve muzik yapanlarin da arkadasiydi sanirim bunlar. O yuzden bi noktadan sonra pubda sadece biz 3 Turk ve 20 kadar Irlandali vardik. Sahnenin onundeki masaya gectik biz daha rahat dinleyelim falan diye. Tam o sirada sahnedeki adam bizden masayi biraz geriye dogru cekmemizi, ortada dans icin yer acmamizi ve sahnenin cok hosumuza gideceginden emin olmamizi soyledi. Biz cektik masayi, Irlandali grup da ayakkabilari cikardi. Sonra yine super bi halk muzigi esliginde o bilindik ziplaya ziplaya havada donerek vs. yapilan Irlanda dansina basladilar sirayla, yanda fikir teskil etsin diye bi ornek var : )
Cidden inanilmaz eglendik, baya alternatif bir eglence oldu Kopenhag'da Irlandali usulu eglenmek : ) Sonra grubun onunde bir resim cektirelim diye fotograf makinesini su sarili kiza verdim, bir resmimizi ceker misin lutfen diye, kiz makineyi baskasina verip o da geldi resme gayet samimi bir sekilde, ne diyelim artik sicak insanlar heralde : )
Ertesi gune gecmeden once gece Tivoli Meydani'nda cektirdigim 2 resmi ve hostelimizin hemen yanindan gecen nehrin orada cektirdigim resmi koyayim buraya;




Pub'dan ciktiktan sonra odaya geldik, sansimiza bizden baska kimse yoktu o gun 6 kisilik odada 3 kisi kaldik rahat rahat, hostel de dedigim gibi superdi zaten, cok sansliydik o konuda.
Ertesi gun ogleye dogru kalktik, yine yemek yemek uzere Tivoli Meydani'na gittik. Yemegimizi yedikten sonra Carlsberg Fabrikasi'na dogru yola ciktik. Hemen sehrin icinde zaten fabrika, ve eger Kopenhag'a giderseniz kesinlikle ziyaret etmeniz gereken bir yer. 25 Danimarka Kronu gibi bir ucrete girip super bir bira & Carlsberg tarihi , biranin nasil yapildigi vs. turuna giriyorsunuz, ustune de 2 ozel bira servisi yapiliyor en son durak olan fabrika barinda. Zaten Danimarka suresince sudan fazla bira ictik, hatta bu cumleyi yazinca aklima geldi, Danimarka'nin bira tarihi ile ilgili olan kisminda Carlsberg Muzesi'nin, soyle bir yazi vardi eski tarihlerde bir kadinin agzindan, iste ekinlerde bi sorun mu ne olmus yeteri kadar bira uretilememis o yil: "Icecek bira bulamiyoruz, su icmek zorunda kaliyoruz, cocuklarimi kuyuya yollayip su getirtmem gerekiyor" diye dert yaniyor kadin : )
Neyse iste fabrika gezisine ilk olarak dunyanin en buyuk sise koleksiyonu ile basladik. Carlsberg fabrikalarinin dunya capinda urettigi tum siselerin koleksiyonu (Tuborg'un da sahibi Carlsberg bu arada). 17.000 kusur siselik dev bir koleksiyon ve siselerin hepsi de acilmamis. Yandaki resimler koleksiyonun resimleri iste. Oradan sonra adim adim yukarida anlattigim gibi bira yapilisi ve bira tarihi ile ilgili istasyonlari gezmeye basladik, guzeldi baya. En son bara geldik iste, giris biletimizle 2 adet biramizi ictik, bir tanesi ozel biraydi zaten sadece bu fabrikadan alabilinen, Jacobsen marka 75cl lik sisede satilan birsey. Cok hosuma gitti barda icince, hemen hediyelik esya bolumune gidip (ne yazik ki pahali oldugu icin) 2 sise aldim, siseler de harika ayrica :)
Bu arada barda bir de Amerika'da okuyan, buraya arkadasini ziyarete gelmis olan bir Turk'le karsilastik, sohbet ettik bayagi. Asagida masamizin resmi

Bunun ardindan Carlsberg fabrikasindan ciktik, dolastik biraz etrafta, baya suslu ve guzel bir yola sahip fabrika, ordan bir resim:
Sonra, bir sonraki hedefimiz olan Kopenhag'in ghettosu Christiania'ya yoneldik. Burasi 70lerde hippielerin falan yerlestigi, uyusturucunun girla gittigi ve polisin hicbir sekilde soz geciremedigi bir yermis zamaninda, yani engelleyememisler adamlari, sonra toplumsal deney gibi goz yummuslar burada her turlu kanun disi olayin yapilmasina. 2 yil oncesine kadar da ayni durumdaymis acikcasi, marihuana satisi falan serbestmis, yani yasak olmasina ragmen ulkede, burada serbestmis. Su an ise turistik bir yer haline gelmis, de hala kes bir sekilde gezen buyuk bir kitle oldugundan olayin underground sekilde devam ettigi gayet belli : ) Ama iste artik daha cok incik boncuk, Bob Marley, Che tisortleri falan satan yerler, gumusculer falan var, turistik bi yer halini almis. Bir de inanilmaz bir dogasi var. Dolastik burayi da baya, piknik havasinda bir yer zaten, millet gelip banklarda bira icip sohbet ediyor. Iceride bir yerden sonra fotograf cekmek yasakti, zaten yasak olmasa bile pek fotograf makinesi cikarmak isteyeceginiz bir yer degil, ondan yandaki pazar yeri girisi haric fotografimiz yok :) Ama baya bomba olan giristeki yazinin onunde resim cekildik. Parka girilen dar sokagin uzerindeki takta CHRISTIANIA yaziyor, diger yuzunde ise, yani cikista denk geldiginiz kisminda "You are now entering the European Union" yaziyor : ) Nazim direk moda girmis zaten kapson falan : )

Buradan ciktik yurumekten gebermis bir halde odaya gittik, biraz zaman gecirdik dinlenip kagit oynayarak. Bu sirada odamizin diger 3 uyesi geldi, bir Makedonyali adam ve Amerikali bir anne-ogul. Biz pek odada durmadigimizdan onlarla pek iletisimimiz olmadi zaten hello disinda.
Aksam ciktik, tekrar bir Tivoli yaptik, unlu sokaklarini dolastik Kopenhag'in, yuruyen caddeye gittik bir kez daha, bir pizzaci bulduk ona girdik sahibi Turk cikti falan. Aksam da bir onceki gun gibi gayet eglenerekten, sehirde de (umariz) gezilmedik yer birakmamis sekilde odamiza donduk.
Pazar sabahi erkenden check outumuzu yapip, kopruyle Malmo'ye gectik tekrar. Acaip pahali Danimarka'dan sonra, Isvec ilac gibi geldi gercekten : ) Buyuk secim Double Cheeburger menu 49 Danimarka Kronu'ydu yahu, 12.5 YTL yapiyor insaf artik. Ki dusunun Burger King boyleyse diger yerler nasil yani. Neyse iste Malmo'den de direk Uppsala'ya gectik 6 saate yakin bir yolculuk sonrasi. En sonunda planladigimiz bir tatili gerceklestirmemiz guzel oldu tabi, darisi diger planlarimizin basina : )
Tivoli Meydani'nda gunduz vakti Mehmet'le cekildigimiz son bir resmi koyup yaziyi tamamliyorum.

Hoscakalin!

Malmö

Merhaba,
4 gunluk Malmo - Kopenhag tatilimizi anlatacagim bu iki mesajlik yazimda.

Defalarca erteledikten sonra, 29 Mart Persembe sabahi Kopenhag gezimize cikabildik. Diger universitede olan arkadaslarimizla beraber gitmek istiyorduk ama isleri bir turlu uyduramayinca, 3 kisi gitmeye karar verdik, ve dedigim gibi persembe sabahi yola ciktik. Gezi plani su sekildeydi, ilk olarak Malmo'ye gidecek, orada 1 gun kalacak, ondan sonra Danimarka'ya gecip Kopenhag'da 2 gun kalacaktik, nitekim her sey kararlastirdigimiz gibi ve cok guzel oldu.
Persembe sabahi cok gece kalmadan yola ciktik. Malmo Uppsala'dan yaklasik 5.5 - 6 saat suruyor, Isvec'in en guneyinde. 3 buyuk sehir (Stockholm ve Goteburg'dan sonra, Uppsala'dan bir once). Acikcasi, genel olarak anlatmam gerekirse pek etkileyici bir sehir degildi, hatta hic etkileyici bir sehir degildi. Zaten Stockholm haric bir halt yok Isvec sehirlerinde. En guclu Iskandinav ulkesi olsa da nufus cok az, toprak cok fazla olunca baya dagilmislar, Malmo 100.000 ile 200.000 arasi nufusa sahiptir diye tahmin ediyorum.
Aksamustu sehre vardiktan sonra hicbir sekilde rezervasyon isine girmedigimiz aklimiza geldi. Tourist Info da saat 5i gectigi icin kapanmisti. Birkac hostel ve camping yerini aradik ama yer bulamadik. Sonra buyuk otellere girip budget hotel veya hostel tarzi ucuz oteller aradik, ki cabalarimiz sonuc verdi. Formula 1 diye bir otel bulduk, gayet de guzel bir yerdi. Yerlestik otele, sonra sehri gezmek icin disari ciktik. Dedigim gibi, cidden bir halt yok Malmo'de, ha bir tek sey var bu Istanbul'a yapilacak olan Dubai Towers'in orjinali burdaymis sanirim, o burkulan kuleden vardi, onu da yakindan gormedik zaten.
Sehir merkezinde biraz dolastik, pek de canli oldugunu soyleyemeyecegim sehrin, gerci persembeydi belki ondna oyledir. Sonra barlarin oldugu bir yere gittik, disariya oturduk bira esliginde sohbet ettik uzun uzun.





Ardindan cikip dolasa dolasa otelimize donduk, ertesi gunku (ve az sonra bir yukariya yazilacak olan) Kopenhag yolculugu icin erkenden yattik, tabi bunda check out un sabah 9 da olmasinin da etkisi vardi : )

Bu kadar Malmo iste, her Isvec sehri gibi (hadi Stockholm haric) bir halti yok : )

Monday, March 26, 2007

Västerås

Merhaba,
2 hafta gecikmeyle Västerås yazima baslayabilirim sonunda, Västerås "Vesterooos" diye okunuyor bu arada : )
(Resimlere tiklayarak buyuklerini gorebilirsiniz)

Daha onceleri anlattigim uzere biz Sabanci CScileri 2 grup olarak geldik buraya, 4 umuz
Uppsala'ya geldik, 3 arkadasimiz da Västerås'a gitti. Västerås, Uppsala'dan 1 saat 20 dakka mesafede bulunan bir sehir, Isvec'in 6. en buyuk sehri. 100 bine yakin bir nufusu olmasi lazim, sehrin bildigim kadariyla en buyuk ozelligi ABB sirketinin burayi mesken tutmus olmasi, ABB bu Volvo'yu falan yapan sirket. O yuzden sanayi gelismis gibi gorunuyor gayet, fabrikalar falan var hep etrafta : ) Sehrin Uppsala'dan en buyuk farki binalarin modern, daha dogrusu bildigimiz binalardan olmasi (birkac tarihi yapi haric). Yanda sehir merkezinden bi goruntu var hatta. Uppsala'da yeni bir tane ev yok neredeyse sehir merkezinde. Onun disinda tipik bir Isvec sehri iste sessiz, sakin, sokaklar bos, kizlar guzel vs. Arkadaslarimiz Mälardalen Universitesi'nde okuyorlar, sehir merkezine 10-15 dakika yuruyerek. Yurtlari da okuldan 5 dakika. Okullarini pek bilmiyorum, da yurtlari bizimkine nazaran daha kucuk ama daha ic ice.


Neyse iste, bu Västerås'taki arkadaslarimiz bize daha once 2 defa geldikleri icin, bu sefer Nazim'la beraber atladik gittik Västerås'a, 1 saat 20 dakika gibi bir surede Uppsala Centralstation'dan Västerås Centralstation'a gidiliyor zaten. Farkli gunler gittik gerci ben boyle beraber gitmisiz gibi anlattim da, ben bir gun once gittim : )

Bizdeki durum orada da pek farkli degil, dersler Turkiye'ye gore cok daha hafif, surekli eglence vs. Zaten son zamanlarda o kadar civisi cikmismis ki yurtlarinda (ben de sahit oldum) ozel guvenlik tutmuslar 2 haftadir muzik sesi bile aciksa kontrole geliyorlarmis yurttaki partileri falan azaltmak icin, su an normale donmus biraz yani olay bu sayede.
Yurtlarinda bir Turk daha var, Hande. Hande Sabanci mezunu, master yapiyor Västerås'ta, saolsun baya misafirperver davrandi bize o da, selam burdan : ) Annesine de cok tesekkurler Turkiye'den lenslerimi getirdigi icin : )


Västerås Uppsala'dan biraz daha pahali bir yer. Yani global deger olarak McDonalds'a bakacak olursak, Uppsala'da 39 SEK olan Double Cheeseburger menu 43-44 SEK miydi neydi. Burada Turkiye'nin tam tersine sehirler kuculdukce pahalilasiyor. Onun disinda, yukarida dedigim gibi, ayni. Bir de burada nation olayi yok tabi, onun yerine Kåren diye bir ogrenci birligi var, zaten The Union demek Kåren. O ucuza icki olan partiler duzenliyor, yemekhanesi var vs, yani 13 tane degil de 1 tane ortak nation var gibi. Oraya yemek harici gitmedigimden bilmiyorum tabi tam olarak. Onun haricinde eglence icin gece kluplerine falan gidiyorlar, bu sebeple eglence orada bizimkinden biraz daha pahali yani. (Sthlms Nation bira 26 SEK, Pluto (orda bi gece klubu) bira 52 SEK). Biraz da degil hatta cok pahali : ) Kåren baya ucuzmus ama.
Pluto
'da ben, Nazim, Baris : )


Sali gunu odev yapiyorlard iben de gittim onlarla odev yaptim, carsamba gunu Pluto'ya gittik, persembe gunu hava cok guzeldi gezdik dolastik falan, ilk defa gunluk guneslik hava vardi reismlerde de gorursunuz, montsuz ciktigimiz ilk gundu (polarla tabi :) ). Cuma gunu de donduk zaten.
Asagida ben ve sehir manzarasi;

Yine ben, sehir merkezindeyim agaclarla poz vermisim


Pek uzun olmayan bu yazimi da noktaliyorum burada. Yazmayi kestin diyor herkes (ve babam) ama soyle bir gercek var ki cidden yazilacak cok fazla birsey yok. Her sey ayni yani burada, cok duzenli, daha dogrusu monoton, ondan asagida yazdiklarim hala gecerli yani : ) Onumuzdeki hafta 2 gezimiz olacak umarim, onlari anlatirim artik bol bol.

Bu arada, bir gun Turkiye'de de bu reklamlardan olucak

Gorusmek uzere!

Monday, February 26, 2007

Uppsala'da Yasam

Merhaba!
Ilk yazimda soylemistim, Uppsala'da yasami daha sonra ayrintili bir sekilde anlatacagim diye. Eh, pazartesileri isimiz gucumuz olmadigindan, bari hazir firsat bulmusken yazayim su yaziyi. Yine elimden geldigince resim koymaya calisacagim, resimlerin hepsini kucuk boyutlariyla koyuyorum, tikladiginizda buyukleri acilacak.

Daha once anlatmistim Uppsala'yi az bucuk. Uppsala bayagi eski bir yerlesim birimi ve Isvec'in Stockholm'den onceki baskenti. Yaklasik 100.000 nufus ile Isvec'in 4. buyuk sehri. Sehir gotik yapidaki katedrali ile unlu, hemen sagda sehir merkezinin resmi var hatta. Tamamen tarihi yapilardan olusan, bol agacli, sessiz sakin bir yer Uppsala, yani ogrencilerin olmadigi yerler sessiz sakin tabi : )
Sehir'de 2 adet universite var, birisi benim okudugum (ve koklu olan) Uppsala Universitesi, digeri ise hakkinda pek birsey bilmedigim ve daha varligini gormedigim SLU. Acilimini da bilmiyorum : ) Da tahminime gore SLU kucuk birsey, cunku gorunuse gore sehir Uppsala Universitesi merkezli bir sekilde yapilanmis.
Eger universite olmasa, Uppsala'da sessiz sakin ve emekli olmadiginiz takdirde cekilmeyecek ufak bir Isvec sehri olurmus, ama cok sukur ki Universite var.

Ilk mesajda nation kavramini anlatmistim, tekrar bir uzerinden gecmem gerekirse okul 13 parcaya bolunmus iste, 17. yuzyilda okulun kontrolunde soz sahibi olmak icin ayaklanmis ogrenciler, ve nationlari kurmuslar. Su anda okulun akademik olmayan her seyi nationlarin elinde. Mesela okul yemekhanesi yok, nation yemekhaneleri var. Okul partileri, balolari vs yok, nationlarda bunlarin hepsi. En bombasi, okul ogrencisi oldugunuza dair bir kart yok, gidip bir nationa uye oluyorsunuz ve nation uyesi oldugunuza dair kart aliyorsunuz, bu kart olmadan da sinavlara falan giremiyorsunuz okulda. Baya oturmus bir sistem yani. Ben de mutfak kisminda calisiyorum kendi nationimin, hem baskalariyla tanisma acisindan eglenceli oluyor, hem de bir kez daha calisirsam parti kuyruklarindan direk gecis karti alicam : ) Parti resmimiz pek yok ne yazik ki o ortamda resim cekmeye ugrasmadigimizdan, ama gecen hafta Vasteras'lilarin ziyareti sirasinda Varmlands partisinden cekilmis bir resmimiz var hemen yanda. Normalde daha club ortami gibi oluyor tabi.

Sozun ozu, biz haftanin 5 gunu parti veya gece klubundeyiz : ) Pazar ve pazartesileri ya kafa dinliyoruz, ya da ustteki gibi puba gidiyoruz iste.

Sehire geri doneyim ben. Anlattigim gibi iste yukarida, derli toplu sessiz sakin bir sehir. Her Isvec sehrinde oldugu gibi, toplu ulasim, ozellikle otobusler asmis burada da. 18.03, 20.22 gibi otobus saatleri yuzunden (ve dakkasi dakkasina geliyorlar) saatlerinizi otobuslere gore ayarliyorsunuz, ve otobuse 2 dakka kala odadan firlama vesilesiyle -18 derecelik sabah havasinda bile usumeye vakit bulamadan otobuse biniyorsunuz. Gerci bizde de boyle igrenc bir hava ve 9 milyon nufus olsa, bizde de toplu ulasim boyle olurdu heralde. Basta kavrayamadigim, anladiktan sonra hala ilginc gelen nokta ise duraklarda otobuslerin saga dogru yatip kaldirim hizasina yaklasmalari. Baslarda, yattigini anlayana kadar, diyordum neden dengem bozuluyor benim : ) Boylece yaslilar, engelliler, bebek arabasiyla binenler falan baya rahat ediyor. Valla usenmedim otobus fotografi da cektim : )

Hemen asagida da ufacik sehir merkezimizden bir goruntu var.

Bir de unlu katedralimizden bahsedeyim, ben de daha ilk kez carsamba gunu gezebildim. Iskandinavya'nin en buyuk katedraliymis, gotik tarzda gorebileceginiz uzere en ustteki sehir resminde. Baya buyuk ve guzel bir yer, 1300lerde yapilmis yanlis bilmiyorsam, resimleri siraliyorum hemen asagiya : ) Iceride flashsiz cektigimden karanlik ve biraz garip resimler, idare edin artik.




Baya guzeldi katedral, insan etkileniyor baya, ozellikle gothic hastasi oldugum icin ben cok begendim. Baya yorgun oldugumdan ve yarin girmem gereken bir lab oldugundan yazima sehirde cektigim birkac resmi daha ekleyip son veriyorum.

Universitetet, yani The University, ilk universite binasi diye tahmin ediyorum, kullanilmiyor artik.

2 nehir geciyor sehrin icinden, bu onlardan biri, soguk sebebiyle pek nehirligi kalmamis tabi : )


En kisa zamanda yazilara devam edecegim, simdilik bu kadar,

Gorusmek uzere!

Saturday, February 17, 2007

Stockholm

Selam,
Bugun baskente ilk gezimi yaptim, bu postta hem Stockholmu anlatacagim, hem de resimlerimi koyacagim.
Resimleri ufaltarak koyuyorum, uzerlerine tiklarsaniz orjinal boyutta acilacaklar.

CAMBIUS adi altinda bir olusuma uyeyim burada, muhendislik, temel bilimler vs. gibi sayisal ogrenciler icin bir topluluk. Gecen hafta guzel bir tanisma yemegimiz vardi, bu hafta da kucuk bir grup halinde Stockholm'u gezdik, CAMBIUS'tan bir rehberimiz araciliginda. Yanda gordugunuz grup resmimimiz, ve evet isin icine muhendislik girince her taraf uzak dogulu oluyor burada : ) Oldugumuz yeri, askeri falan anlatacagim yazinin devaminda.

Ha bu arada, neredeyse tum resimlerde patates gibiyim, soguga verin lutfen. Cunku inanilmaz soguktu hava, ve yaklasik 8 saat sehri gezdik, ciddi anlamda titredim, simdi resimlere bakiyorum yuzumden kan cekilmis yanaklar falan kizarmis zaten : )

Sabah 8.5 da yurdumuza yakin bir yerden sehirlerarasi otobuse bindik, 1 saat 10 dakika gibi bir surede (arada 2 durakta daha durduk cunku) Stockholm merkezine vardik. Yollar cok guzel burada, trafik sorunu da olmadigindan cok rahat ulasim.
Biliyorsunuz, Stockholm Isvec'in baskenti, ama her zaman oyle degilmis. Su anda bulundugum sehir, Uppsala, Stockholm oncesinde varmis ve Isvec'e adi kondugunda buranin ilk baskentiymis. Sonradan, once 14. yuzyil baslarinda Stockholm kurulmus, sonra da 16. yuzyil ortasinda baskent yapilmis.


Her seyden once sunu soylemek istiyorum, bugun Stockholm'u gezene kadar bir sehrin gelismisligini ve medeniyet seviyesini binalarinin uzunluguyla bir tutardim, bugun cok yanildigimi anladim. Sehir, 2 yuzyil once neyse, su anda o. Her sey yapildigindaki orjinalligiyle korunmus. Sehirde, onlarin gokdelen dedigi, bizim Istanbul'da apartman diyecegimiz uzunlukta 5-6 binaya sahip sadece. Ve rehberimizin sozlerinden anladik ki, bu durum bile onlari inanilmaz rahatsiz ediyor. Surekli "Buradan tum sehir siluetini gorebilirsiniz, bakin su karsidaki binalar hic uyuyor mu?" diyip duruyordu her firsatta. Soldaki resimde laf ettikleri o gri uzun binalari gorebilirsiniz, sag ustte, sagdan 2. kulenin hemen solunda. Asagidaki de baska bir sehir silueti, hemen onun altinda da sehri birbirine baglayan bircok kopruden biri var:

Baska bir sehir manzarasi ve ilke

Modern binalarin bulundugu sehir merkezi, 4 ustteki resimde o uzaktan gordugunuz sehrin guzelligini bozan gri bina bu iste.
O sagdaki sap gibi sey ne diyorsunuz tahminen, camdan bir dikit, gece guzel gorunuyor gayet gunduz birseye benzemiyor da. Daha garip olan, hemen dikitin altindaki ufak havuzcuklar, ve bir Isvec gelenegi olarak cok onemliymis bunlar. Her ulusal galibiyetlerinde (ozellikle Isvec - Finlandiya buz hokeyi maclarinda), mac sonrasi birkac yuz kisi bu anita gelip, hava nasil olursa olsun, bu havuzcuklara giriyorlarmis, manyaklar evet. Sagdaki resme tiklayip gorebilirsiniz havuzlari.

Asagidaki de sehir manzarasinda, soguktan ici gecmis bir ilke, ha diceksiniz niye onun acik madem cok soguk, bi de onu kapatinca fotografta her taraf kapali ve sis, Michigan lastiklerindeki eleman gibi oluyorum, bari ordan kurtaralim dedim resimde : )


Sozun ozu, adamlar sehirlerini cok guzel korumuslar. Mesela rehberimizin anlattigi bir hikayeyi aktarayim size bunla ilgili. 80lerde cok buyuk bir metro ve cevresinde modern yapilar yapmaya karar vermisler sehir merkezinde. Sehir merkezinin bu kismi da birkac tarihi bina ve bol agacli bir parktan olusuyor. Yapimin baslayacagi gun polisler ellerinde elektrikli testerelerle falan gitmisler meydana, agaclari kesecekler. Ogrenciler once protesto yapmislar, sonradan bakmislar olmayacak agaclara tirmanmislar, eylemi birakmayip insaatin yapilmasini engellemisler. Ve su an onlarin sayesinde o park ve binalar hala ayakta, ve yandaki foto oraya ait, mini bir buz pisti yapmislar ve insanlar aileleri ve arkadaslariyla gelip kayiyorlar. Gorunce cok sasirdim acikcasi, dusunsenize Taksim Meydani'na gidip paten yaptiginizi : )

Kisaca, Stockholm'un her tarafi tarihi binalar ve oksitlenmis bronz heykellerle kapli. Ben hic bekledigim gibi bir baskent bulmadim, ama cok begendim gercekten. Tarihi yasiyorsunuz gercekten.

Dolasirken ilk olarak bir ortacag muzesine girdik. Bu muzenin bulundugu yer saray, daha dogrusu kalenin bir parcasi. Bircok resim var aslinda ama kalabaliklastirmayayim yaziyi, sadece en garibime giden resimlerden birini koyuyorum, soldaki resimde, soldaki kafatasindaki deligi bir crossbow acmis. Muzenin hemen ardidan bir kiliseyi gezip, sonra da saray muhafizlarinin devir teslim torenini izledik, hemen asagidaki resim de bu torenden.



Old Town denilen, adi uzerinde sehrin eski bolgesine dogru ilerledik devir teslim toreninin ardindan. Bircok dar sokaktan ve basta turistik esya saticilari ve cafelerden olusan bir yer burasi, Stockholm'un her yerinde oldugu gibi burada da binalarin orjinalleri korunmus. Su gider borulari bile bronzdan. Burada ilk olarak unlu bir meydanda durduk. Zamaninda Isvec'i Danimarka Krali fethettiginde bu meydanda ilk olarak 3 gun boyu araliksiz kutlamalar yapmis, sonra da kraliyet ailesine yakin 90 insani bu meydanda idam etmis, bu olayin tarihteki adi Stockholm Bloodbath, ve evet death metal grubu Bloodbath adini bu olaydan almis ben de bugun ogrendim : ) Bu olay uzerine bir anitmezar olarak meydana bu kirmizi bina yapilmis, uzerindeki tuglalar tam bu sayida ve bu insanlara hitaben konulmus. Hemen sagda ben ve bu bina mevcut
Ayni zamanda, Nobel muzesi de bu meydanda, ve arada bahsedeyim, Orhan Pamuk inanilmaz populer burada. Sehrimizdeki kutuphanemizde bile ozel bir Orhan Pamuk bolumu var mesela giriste. Bugun rehberimiz de takildi zaten bize, Nobel bu odulleri baslatirken uluslararasi bir organizasyon olmasina karar vermis ve Kraliyet Ailesi ilk basta buyuk tepki gostermis buna, rehberimizin deyisiyle su sekilde: "Ne yani, ulkemizin parasini yabancilara, mesela Turklere mi verelim yani?" : ) Asagida Nobel muzesi, ben ve Mehmet'i gorebilirsiniz

Sonra Old Town'da bir kafede birseyler icip, gezimize devam ettik, sarayin onunden gectik. Burada Kraliyet hala devam ediyor ama hicbir sekilde politikaya karismalari yasak. Ornegin gecen sene bir yemekte Isvec Krali, Cin Halk Cumhuriyeti Baskani'na Cin'deki yonetim sisteminin guzelligi hakkindaki fikrini soylemis, kiyamet kopmus Isvec'te. Hicbir sekilde karisamiyorlar, sadece sembolikler yani. Tabi arada laf sokmayi ihmal etmedi rehberimiz Carl, "Giderlerini vergilerimizle karsiliyorlar ve bunu haketmek icin tek yaptiklari var olmak" diyerek. Solda Mert'le ben, saray kapisinin onundeyiz, aramiza da taci almisiz konsept olmus cok.

Bu arada soguk demistim ya, cidden soguk:
Burada da yuruyoruz Mertle, ve ben soguga isyan ediyorum


Hava da karardi tabi bu arada, isiklarla daha da guzellesti bir sehir. Tabi benim 0 (yaziyla sifir) fotojenikligim ve aksam sapitan fotograf makinelerimiz saolsun pek guzel resim yok, idare edin artik bundan sonra koyacaklarimla : ) Sagdaki biraz trajikomik birsey mesela, sehir merkezinde gezerken boyle bir heykelle karsilastik, bu heykel Isvec'te, yani Dunya'nin en buyuk silah ureticisi ulkerinden birinde. Carl da itiraf etti bu konuda biraz iki yuzlu olduklarini. Hemen asagida da ilk albumumun kapagini gorebilirsiniz, Candan Ercetin klibi misali oldu.
Biraz daha gezdikten sonra 18 sularinda istasyona gittik, 18.25'de de otobusumuze binip, yurdumuz Flogsta'ya dogru yola ciktik. 1 saati geckin suredir yazmaya ve resim upload etmeye dalmisim, bu haftaki 3. sevgililer gunu partisi baslayali 3 saat oldu, gumgur gumbur ses geliyo, ona kacmam lazim yavastan. Mert'in titrek ellerinden cekilmis son bir gece resmi koyup kaciyorum. Stockholm'u elimden geldigince anlatmaya calistim, umarim resimlerin de yardimiyla biraz da olsa becerebilmisimdir. Ben cok begendim, gezmeniz, gormeniz gereken bir baskent.

Gorusmek uzere!